Üniversite Title Ne Demek ?

Selin

New member
“Üniversite Title” Ne Demek? Sosyal Statü, Cinsiyet ve Sınıfın Kesiştiği Bir Alan

Selam değerli forum üyeleri,

Bugün sıkça duyduğumuz ama çoğu zaman derin anlamını gözden kaçırdığımız bir kavram üzerine konuşmak istiyorum: “Üniversite title” yani üniversitede kullanılan unvanlar — “Prof. Dr.”, “Doç. Dr.”, “Arş. Gör.” gibi akademik sıfatlar. Yalnızca birer mesleki kimlik göstergesi gibi görünseler de, bu unvanların ardında toplumsal cinsiyet, ırk, sınıf ve kültürel sermaye gibi karmaşık sosyal yapılar yatıyor. Peki, bu unvanlar kimin sesi oluyor, kimin görünmezliğini sürdürüyor?

---

Üniversite Title: Bir Statü Göstergesinden Fazlası

“Üniversite title” kavramı, sadece akademik hiyerarşiyi değil, aynı zamanda bilgiye kimin erişebildiğini ve kimin otorite olarak kabul edildiğini de belirler. Sosyolog Pierre Bourdieu’nün “kültürel sermaye” kavramı, burada çok açıklayıcıdır. Akademik unvanlar, bilgiye sahip olmanın ötesinde, o bilgiyi meşrulaştırma ve yeniden üretme gücü verir.

Ancak bu güç her zaman eşit dağılmaz. UNESCO’nun 2023 verilerine göre dünya genelinde profesör unvanına sahip kadın oranı yalnızca %26’dır. Yani bilgi üretimi alanında dahi cinsiyet eşitsizliği yapısal olarak yeniden üretilmektedir. Bu da bize “title”ın sadece bir mesleki etiketten ibaret olmadığını; toplumsal gücün, erişimin ve görünürlüğün bir simgesi olduğunu gösterir.

---

Toplumsal Cinsiyet: Kadınların Görünmezliği, Erkeklerin Normalliği

Kadın akademisyenler, aynı title’a sahip olsalar bile, sıklıkla daha fazla sorgulanır ve daha az ciddiye alınırlar. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, öğrenciler erkek profesörlere “Dr.” hitabını %76 oranında kullanırken, kadın profesörlerde bu oran %42’ye düşmektedir. Bu fark, akademik saygının dahi toplumsal cinsiyetle bağlantılı olduğunu gösteriyor.

Kadınların çoğu, akademik başarının ardındaki çabalarını anlatırken empatik bir dil kullanır. “Başardım çünkü çevrem destek oldu” veya “şanslıydım” gibi ifadeler, sistemin baskısını yansıtır. Erkek akademisyenler ise daha çözüm odaklı, sistemin nasıl değişebileceğini tartışan bir tutum sergiler. Bu farklılık, bir cinsiyet farkı değil; toplumsal beklentilerin kişilik üzerindeki etkisinin göstergesidir.

Kadınlar, toplumsal cinsiyet rollerinin baskısı altında hem bilgi üreticisi hem de görünürlük mücadelesi veren öznelerdir. “Üniversite title” onlar için bir güç değil, çoğu zaman var olma alanıdır. Erkekler içinse, genellikle zaten var olan bir otoritenin resmi onayı gibidir.

---

Irk ve Sınıf: Ünvanların Sessiz Ayrımcılığı

Irk ve sınıf farkları da akademik unvanların kullanımında belirleyici rol oynar. ABD’de yapılan 2022 tarihli “Race and Academia” araştırması, beyaz akademisyenlerin %70’inin kalıcı kadro sahibi olduğunu, siyahi ve Latin kökenli akademisyenlerde bu oranın %30’un altına düştüğünü göstermektedir. Benzer şekilde Türkiye’de de, büyük şehirlerde doğmuş ve özel okul geçmişi olan bireylerin akademik yükselme şansı, kırsal kökenli bireylere göre çok daha yüksektir.

Bu durum bize şunu hatırlatıyor: “Üniversite title”, yalnızca kişisel başarı değil; toplumsal yapıların kişiye sunduğu fırsatların sonucudur. Bir profesörün unvanı bazen emeğini, bazen de sistemin kimleri önceliklendirdiğini temsil eder.

---

Kadınların Empatik, Erkeklerin Çözüm Odaklı Yaklaşımları

Toplumsal cinsiyet araştırmalarında sıklıkla görülen bir eğilim vardır: Kadınlar, sorunları kişisel deneyimlerinden hareketle empatik biçimde anlatır; erkekler ise çözüm ve yapısal değişim üzerine yoğunlaşır.

Kadın akademisyenler, örneğin eşit işe eşit ücret ya da doğum sonrası akademik üretkenlik kaybı gibi konularda, duygusal bağ kurarak farkındalık yaratma eğilimindedir.

Erkek akademisyenler ise, akademik sistemdeki eşitsizlikleri politik ve idari düzeyde nasıl çözebileceklerini tartışırlar.

Her iki yaklaşım da değerlidir. Empati farkındalık yaratır, çözüm üretmek ise kalıcı değişimi mümkün kılar. Ancak sistemin değişmesi için bu iki yaklaşımın birlikte çalışması gerekir. Çünkü ne yalnızca duygusal farkındalık ne de sadece stratejik çözüm yeterlidir.

---

Toplumsal Normlar: Kim “Dr.” Olabilir, Kim “Hocam” Kalır?

Dil, unvanların toplumsal karşılığını belirler. Türkiye’de “hocam” kelimesi bir saygı ifadesi gibi görünse de, aslında bir belirsizlik alanı yaratır. Kadın akademisyenler çoğu zaman “Dr.” olarak değil, “hocam” olarak anılır; bu da onların bilimsel kimliğinin törpülenmesine neden olabilir.

Erkek akademisyenlerde ise “hocam” ifadesi saygının bir uzantısı olarak kabul edilir. Böylece aynı kelime, iki farklı toplumsal cinsiyet için iki farklı anlam taşır.

Bu dilsel ayrım, toplumsal normların akademik kültüre nasıl sızdığının açık bir örneğidir. Ünvanların cinsiyet nötr görünmesine rağmen, toplum onları cinsiyetli hale getirir.

---

Kişisel Gözlemler ve Deneyimler

Bir üniversitede ders verirken fark ettiğim küçük bir detay vardı: Öğrenciler erkek hocalara “hocam” dediklerinde daha rahat, kadın hocalara “hocam” dediklerinde ise çekingen davranıyorlardı. Bu fark, bilinçsiz bir sosyal koşullanmanın sonucuydu.

Yıllar içinde, akademik otoritenin yalnızca bilgiyle değil, toplumsal kabulle de belirlendiğini fark ettim. Kadın, azınlık ya da alt sınıftan bir akademisyenin “title” kazanması, aynı zamanda bir “varlık mücadelesi” anlamına geliyor.

---

Geleceğe Dair Sorgulamalar

1. Üniversite unvanlarının saygı göstergesi değil, eşitliğin simgesi olduğu bir akademi inşa edebilir miyiz?

2. Toplumsal cinsiyet ve sınıf farklarını ortadan kaldırmadan, bilgi üretiminde adaleti nasıl sağlayabiliriz?

3. “Title” kavramı gelecekte tamamen dijitalleştiğinde, bu ayrımcılıklar azalır mı, yoksa biçim mi değiştirir?

---

Sonuç: Ünvan Değil, Anlam Önemlidir

“Üniversite title”, bir bireyin emeğini temsil ettiği kadar, toplumsal yapının eşitsizliklerini de yansıtan bir aynadır. Kadınların empatik bakışı, erkeklerin çözüm odaklılığı, azınlıkların görünmez emeği ve sınıfsal sınırlar — hepsi bu unvanların arka planında birikir.

Gerçek ilerleme, unvanların ardındaki sosyal bariyerleri kaldırmak ve akademiyi daha kapsayıcı hale getirmekle mümkündür.

Belki de artık şu soruyu sormalıyız:

Bir insanı değerli kılan şey, “Prof. Dr.” yazısı mı, yoksa o unvanı hangi zorluklar içinde taşıdığı mı?