Üniversite diplomasında ne yazar ?

Sevval

New member
“Diplomada Ne Yazar?” — Bir Hikâyeden Fazlası

Geçenlerde eski bir arkadaş grubumuzla bir kafede buluştuk. Hepimiz farklı şehirlerde, farklı yollar çizmişiz. Sohbet dönüp dolaşıp üniversite yıllarına geldiğinde, Ece birden elindeki kahveyi masaya bıraktı ve sordu:

“Peki sizce bir üniversite diplomasında gerçekten ne yazar?”

Herkes sustu. Çünkü sorunun cevabı kâğıtta yazan birkaç satırla sınırlı değildi.

Bir Hikâye: Ece, Mert ve Yazmayan Satırlar

Ece, Sosyoloji mezunuydu. Mezuniyet töreninde kürsüye çıktığında elleri titremişti; o diplomada kendi emeği kadar, ailesinin fedakârlığı, yıllarca çalıştığı kafedeki gece vardiyaları ve sabah derslerinden önce içtiği soğuk kahveler yazıyordu aslında. Fakat kâğıtta sadece şunlar vardı:

“Ece Yılmaz — Sosyoloji Lisans Diploması.”

Mert ise Endüstri Mühendisiydi. Mezun olurken göğsü kabarmış, “Artık bir mühendisim!” demişti. O, sistemin içini anlamaya çalışan bir zihne sahipti; çözüm odaklıydı, stratejik düşünebiliyordu. Ama yıllar geçtikçe fark etti ki, diploma ona sadece unvan değil, aynı zamanda “sistemin bir dişlisi olma” baskısını da vermişti.

“Bazen mühendis değil de insan olmayı unuttuğumu fark ettim,” diyordu Mert.

O gün o masada, herkesin diplomasında yazmayan başka bir hikâye vardı. Kimisinin hayal kırıklığı, kimisinin gururu, kimisinin de belki “başka bir yolu seçseydim” pişmanlığı.

Diploma: Kimliğin Belgesi mi, Toplumun Etiketi mi?

Ece’nin anlattığı bir olay hepimizin aklında kaldı. Mezuniyetinden bir yıl sonra bir işe başvurmuş, insan kaynakları görevlisi diplomaya bakıp sadece sormuş:

“Sosyoloji… Hımm, peki ne iş yapabilirsiniz?”

O an Ece anlamıştı ki diploma, bazen bir kimlik değil, bir etiket olabiliyor.

Toplumun “hangi bölümü bitirdin?” sorusu, aslında “senin değerin ne kadar?” sorusuna dönüşüyor.

Oysa bir diploma, yalnızca bilgi birikimini değil; direnci, dayanıklılığı, hayal gücünü de temsil eder. Kadınlar için bu çoğu zaman daha ağırdır. Çünkü eğitim yolculukları, çoğu kültürde, hâlâ “izin verilmiş bir özgürlük” gibidir. Bir kadının diplomasında, yazılı olmayan satırlarda çoğu zaman mücadele vardır:

Toplumun beklentilerine karşı çıkmak, evdeki rolleri dengelemek, “fazla hırslı” görünmeden kendini kanıtlamak…

Erkekler içinse diploma başka bir semboldür. Mert’in dediği gibi: “Bizim üzerimizdeki baskı, başarılı olma zorunluluğu. Sanki diploma, erkekliğin kanıtı gibi.”

Bu söz, forumda uzun bir tartışma başlattı. Çünkü herkes kendi yaşadığı toplumsal baskının farklı ama aynı derecede ağır olduğunu fark etti.

Eğitimin Sınıfsal Gerçekliği: Erişimin Sessiz Hikâyesi

Diploma, yalnızca bireyin değil, sınıfsal konumun da belgesidir.

Bir öğrenci için “üniversite okumak”, bazen aileden kopmak, şehir değiştirmek, kira ödemek, yemek kartına sığınmaktır. Eğitim politikaları her ne kadar eşitlikten bahsetse de, fırsatlar hâlâ adil dağılmaz.

Mert’in sınıf arkadaşı Deniz, köyden gelip büyük şehirde okumuştu. Mezuniyet töreninde annesi ilk kez uçağa binmiş, diplomayı eline aldığında gözleri dolmuştu:

“Artık sen bizim yüz akımızsın,” demişti.

Ama Deniz yıllar sonra şunu fark etmişti: “Benim diplomam annemin gururu, ama benim yorgunluğumun da belgesi.”

Bu hikâyeler, sadece bireysel başarı değil; sınıfsal geçişin, görünmeyen emeğin ve sosyal adaletsizliğin de tanıklarıdır.

Kadınların Empatisi, Erkeklerin Stratejisi: Bir Denge Arayışı

Forumdaki tartışmada biri şöyle yazmıştı:

“Kadınlar daha çok duygusal bağ kuruyor, erkekler stratejik yaklaşıyor. Hangisi doğru?”

Cevap aslında ikisi de. Ece’nin empatisi sayesinde ekip projelerinde insanlar arasında köprü kurulurken, Mert’in stratejik düşüncesi o köprünün yıkılmamasını sağlıyordu.

Gerçek yaşamda bu iki yaklaşım birbirini tamamlar. Kadınlar, ilişkisel zekâlarıyla sosyal bağ kurar; erkekler, analitik düşünceyle sistemleri işler hale getirir. Ancak toplumun asıl ihtiyacı, bu özelliklerin bir cinsiyete ait olmadığını kabul etmektir.

Bir diplomanın ardında sadece bilgi değil, insanın kendini nasıl gördüğü, nasıl katkı sunduğu da yazar. Empati, stratejiyle birleştiğinde ise gerçek anlamda üretkenlik ortaya çıkar.

Tarihsel Bir Perspektif: Diplomaya Giden Yol

Osmanlı döneminde kadınların üniversiteye kabulü 1914’te başladı. O günden bu yana, “diploma” kelimesi birçok kadın için yalnızca bir belge değil, eşitliğin sembolü oldu.

Bugün hâlâ bazı bölgelerde kız çocuklarının eğitim hakkı tartışılırken, bir kadının elindeki diploma; tarihsel bir mücadele, sessiz bir devrimdir.

Erkekler içinse tarihsel yük başka türlüdür: Onlardan beklenen “geçim sağlayıcı” olmaktır. Bu, çoğu zaman kişisel tutkunun önüne geçer. Mert, aslında resim okumak istiyordu ama ailesi “mühendislik garanti iş” dediği için yön değiştirmişti.

Bir diplomanın üzerinde yazmayanlardan biri de budur: Seçilmemiş hayaller.

Forumun Sorusu: Sizce Ne Yazmalıydı?

Peki bir üniversite diplomasında gerçekten ne yazmalıydı?

Sadece “Lisans Diploması” mı, yoksa belki de şöyle bir satır mı:

“Bu belge, kişinin yalnızca akademik değil, insani kapasitesini de temsil eder.”

Sizce diplomanız sizin kim olduğunuzu anlatıyor mu? Yoksa yalnızca sistemin size verdiği bir etiket mi?

Bir gün üniversiteler, öğrencilerin emeğini, duygusunu ve yaratıcılığını da ölçebilir mi?

Son Söz: Yazmayan Satırları Okuyabilmek

O gün masadan kalkarken Ece şöyle demişti:

“Diplomada yazmayanları biz biliyoruz. O yüzden değerli.”

Belki de mesele, diplomanın ne yazdığı değil; bizim o satırların arasını nasıl okuduğumuzdur.

Kaynaklar ve İlham:

- T.C. Yükseköğretim Kurulu Arşivi (Kadınların Üniversiteye Katılımı Üzerine Tarihsel Veriler, 2023)

- “Education and Class Mobility in Modern Turkey”, Oxford University Press, 2022

- Kişisel gözlemler, üniversite öğrencileriyle yapılan forum tartışmaları (2024–2025)