İştira Edilmek Ne Demek? – Bir Hikâyenin Gölgesinde İnsan Olmak
“Biliyor musunuz,” diye başladı Mert, klavyesine yavaşça dokunarak. “Bugün annem bana gençliğinde iştira edildiğini söyledi. O an durdum. Çünkü bu kelime kulağa eski, ama anlamı hâlâ canlı bir yara gibi geldi.”
Forumun “Hayat ve İnsan” başlığında açtığı konu, birkaç dakika içinde onlarca okunma aldı. Mert, kelimelerin sadece bilgi değil, duygu da taşıdığına inanırdı. İştira edilmek… Kulağa Osmanlı’dan kalma bir terim gibi gelse de içinde insanlık hâlinin en çıplak hâlini barındırıyordu. “İştira” kelimesi Arapça kökenliydi; satın alınmak, birine ait kılınmak anlamına gelirdi. Fakat Mert’in hikâyesinde bu kelime bir hukuki terimden çok, bir insanlık sorgusuydu.
---
Bir Köyde Başlayan Hikâye
1970’lerin sonunda, İç Anadolu’nun tozlu bir köyünde yaşayan Zeynep, 18 yaşında bir kızdı. Babası, bir arazi anlaşmazlığında borca girmişti. O dönemde “iştira edilmek”, kimi yerlerde “karşılık olarak evlendirilmek” ya da “bir çıkar uğruna verilmek” anlamına gelirdi. Zeynep, farkında olmadan bir anlaşmanın parçası olmuştu.
Ama hikâye, trajediyle başlamadı. Çünkü o dönemde çoğu insan gibi Zeynep de hayatın bu tür denklemlerle yürüdüğünü düşünüyordu. “Kadın, ailenin onurudur,” derdi köyün yaşlıları. “Ama bazen o onur, başka birinin malı olur.”
Zeynep, Mehmet’le evlendirildiğinde sadece bir gelin değil, bir yükün bedeliydi. Ancak Mehmet, o dönemin erkekleri gibi buyurgan değil, sorgulayan bir adamdı. “Seni satın almadım,” demişti düğün gecesi. “Sadece seni anlamaya çalışıyorum.” Bu cümle, Zeynep’in hayatında bir dönüm noktasıydı.
---
Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Duygusu
Forumdaki bir kullanıcı “Aslında erkekler o dönemde çözüm üretmeye çalışırken, kadınlar hep bedel ödeyen taraftı,” diye yorum yazdı. Mert yanıtladı:
“Evet, ama mesele o kadar basit değil. Mehmet de sistemin içindeydi. Onun stratejisi hayatta kalmaktı; Zeynep’in empatisi ise yaşamı anlamlı kılmaktı. İkisi birbirini tamamlıyordu.”
Mehmet köyde yeni sulama kanalları açtırmış, toprağı ortak kullanıma sunmuştu. Kadınların da üretime katılmasını istiyordu. Zeynep, diğer kadınlara okuma yazma öğretmeye başladığında köyün dengesi değişti. “Kadın okursa, ev satılmaz,” derdi artık köylüler.
Bu cümle, bir toplumun dönüşümünün özetiydi.
---
Toplumsal Hafızada İştira Kavramı
“İştira edilmek” sadece bir ticari kavram değildi; tarih boyunca insanın başka bir insan üzerindeki tasarruf hakkının simgesiydi. Osmanlı’da vakıflar ya da mülk satışlarında “iştira” kelimesi sıkça geçerdi. Ancak halk arasında bu kelime, çoğu zaman kadınların ya da yoksulların kaderini tanımlamak için kullanılmıştı.
Bugün hâlâ bazı ilişkilerde, bazı iş anlaşmalarında, hatta modern ofislerde bile o eski kelimenin ruhu dolaşır:
Birinin emeği, bir başkasının çıkarı için “satın alınır.”
Mert bu kısmı yazarken durdu ve ekledi:
“Belki de hepimiz bir noktada iştira edilmişizdir — özgürlüğümüzü konforla, sessizliğimizi huzurla değiş tokuş etmişizdir.”
---
Zaman Değişti, Ama Anlamlar Değişti mi?
Yıllar sonra, Zeynep’in torunu Elif şehirde bir sivil toplum kuruluşunda çalışıyordu. Kadın emeğini görünür kılmak için projeler yürütüyor, “modern iştira biçimlerini” tartışıyordu.
Bir toplantıda, biri şöyle demişti:
“Kadın artık satılmıyor belki, ama çoğu hâlâ satın alınmış gibi yaşıyor: sessiz, borçlu, minnettar.”
Elif bu söze karşı çıktı: “Hayır,” dedi. “Biz artık kendimizi satın almıyoruz. Hikâyemizi geri alıyoruz.”
Bu cümle, o forum yazısının en çok alıntılanan satırı oldu.
---
İştira Edilmekten Kurtulmak: Bireysel ve Kolektif Bir Mücadele
Mert yazısının sonunda okurlarına şöyle seslendi:
“Bir insanın ‘iştira edilmemesi’, sadece satılmamakla ilgili değil. Kendi değerini, kendi sınırlarını, kendi emeğini koruyabilmekle ilgili.
Peki siz, hangi anlarda ‘kendinizi satılmış’ gibi hissettiniz?
Bir sevgilinin beklentisine, bir patronun sözüne, bir toplumun yargısına karşı sessiz kaldığınızda…
Belki de iştira edilmek tam olarak budur: Rızasız bir teslimiyet.”
Ardından birkaç kaynak paylaştı:
- TDK, Osmanlıca Sözlük: “İştira” – Satın alma, iktisap etme anlamında.
- Fatma Aliye Hanım’ın yazılarında kadının mülkiyet algısı üzerine analizler.
- Simone de Beauvoir, “İkinci Cins”: Kadının toplumsal sözleşmedeki görünmez rolü.
---
Bir Kelimeden Daha Fazlası
Forumun son sayfasında, bir kullanıcı şu yorumu bıraktı:
“İştira edilmek sadece birine satılmak değil, kendini satmaya mecbur hissetmektir. Zeynep bunu kırdı, Elif bunu dönüştürdü, bizse anlamaya çalışıyoruz.”
Mert son kez yazdı:
“Ve belki de anlamak, özgürleşmenin ilk adımıdır.”
Hikâye bittiğinde, forumda uzun bir sessizlik oldu. Ama o sessizlik, suskunluktan değil, düşünmeden doğmuştu. Çünkü herkes kendi hayatında bir “iştira” anını hatırlamıştı.
Ve o andan itibaren, kimse bu kelimeye aynı gözle bakmadı.
“Biliyor musunuz,” diye başladı Mert, klavyesine yavaşça dokunarak. “Bugün annem bana gençliğinde iştira edildiğini söyledi. O an durdum. Çünkü bu kelime kulağa eski, ama anlamı hâlâ canlı bir yara gibi geldi.”
Forumun “Hayat ve İnsan” başlığında açtığı konu, birkaç dakika içinde onlarca okunma aldı. Mert, kelimelerin sadece bilgi değil, duygu da taşıdığına inanırdı. İştira edilmek… Kulağa Osmanlı’dan kalma bir terim gibi gelse de içinde insanlık hâlinin en çıplak hâlini barındırıyordu. “İştira” kelimesi Arapça kökenliydi; satın alınmak, birine ait kılınmak anlamına gelirdi. Fakat Mert’in hikâyesinde bu kelime bir hukuki terimden çok, bir insanlık sorgusuydu.
---
Bir Köyde Başlayan Hikâye
1970’lerin sonunda, İç Anadolu’nun tozlu bir köyünde yaşayan Zeynep, 18 yaşında bir kızdı. Babası, bir arazi anlaşmazlığında borca girmişti. O dönemde “iştira edilmek”, kimi yerlerde “karşılık olarak evlendirilmek” ya da “bir çıkar uğruna verilmek” anlamına gelirdi. Zeynep, farkında olmadan bir anlaşmanın parçası olmuştu.
Ama hikâye, trajediyle başlamadı. Çünkü o dönemde çoğu insan gibi Zeynep de hayatın bu tür denklemlerle yürüdüğünü düşünüyordu. “Kadın, ailenin onurudur,” derdi köyün yaşlıları. “Ama bazen o onur, başka birinin malı olur.”
Zeynep, Mehmet’le evlendirildiğinde sadece bir gelin değil, bir yükün bedeliydi. Ancak Mehmet, o dönemin erkekleri gibi buyurgan değil, sorgulayan bir adamdı. “Seni satın almadım,” demişti düğün gecesi. “Sadece seni anlamaya çalışıyorum.” Bu cümle, Zeynep’in hayatında bir dönüm noktasıydı.
---
Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Duygusu
Forumdaki bir kullanıcı “Aslında erkekler o dönemde çözüm üretmeye çalışırken, kadınlar hep bedel ödeyen taraftı,” diye yorum yazdı. Mert yanıtladı:
“Evet, ama mesele o kadar basit değil. Mehmet de sistemin içindeydi. Onun stratejisi hayatta kalmaktı; Zeynep’in empatisi ise yaşamı anlamlı kılmaktı. İkisi birbirini tamamlıyordu.”
Mehmet köyde yeni sulama kanalları açtırmış, toprağı ortak kullanıma sunmuştu. Kadınların da üretime katılmasını istiyordu. Zeynep, diğer kadınlara okuma yazma öğretmeye başladığında köyün dengesi değişti. “Kadın okursa, ev satılmaz,” derdi artık köylüler.
Bu cümle, bir toplumun dönüşümünün özetiydi.
---
Toplumsal Hafızada İştira Kavramı
“İştira edilmek” sadece bir ticari kavram değildi; tarih boyunca insanın başka bir insan üzerindeki tasarruf hakkının simgesiydi. Osmanlı’da vakıflar ya da mülk satışlarında “iştira” kelimesi sıkça geçerdi. Ancak halk arasında bu kelime, çoğu zaman kadınların ya da yoksulların kaderini tanımlamak için kullanılmıştı.
Bugün hâlâ bazı ilişkilerde, bazı iş anlaşmalarında, hatta modern ofislerde bile o eski kelimenin ruhu dolaşır:
Birinin emeği, bir başkasının çıkarı için “satın alınır.”
Mert bu kısmı yazarken durdu ve ekledi:
“Belki de hepimiz bir noktada iştira edilmişizdir — özgürlüğümüzü konforla, sessizliğimizi huzurla değiş tokuş etmişizdir.”
---
Zaman Değişti, Ama Anlamlar Değişti mi?
Yıllar sonra, Zeynep’in torunu Elif şehirde bir sivil toplum kuruluşunda çalışıyordu. Kadın emeğini görünür kılmak için projeler yürütüyor, “modern iştira biçimlerini” tartışıyordu.
Bir toplantıda, biri şöyle demişti:
“Kadın artık satılmıyor belki, ama çoğu hâlâ satın alınmış gibi yaşıyor: sessiz, borçlu, minnettar.”
Elif bu söze karşı çıktı: “Hayır,” dedi. “Biz artık kendimizi satın almıyoruz. Hikâyemizi geri alıyoruz.”
Bu cümle, o forum yazısının en çok alıntılanan satırı oldu.
---
İştira Edilmekten Kurtulmak: Bireysel ve Kolektif Bir Mücadele
Mert yazısının sonunda okurlarına şöyle seslendi:
“Bir insanın ‘iştira edilmemesi’, sadece satılmamakla ilgili değil. Kendi değerini, kendi sınırlarını, kendi emeğini koruyabilmekle ilgili.
Peki siz, hangi anlarda ‘kendinizi satılmış’ gibi hissettiniz?
Bir sevgilinin beklentisine, bir patronun sözüne, bir toplumun yargısına karşı sessiz kaldığınızda…
Belki de iştira edilmek tam olarak budur: Rızasız bir teslimiyet.”
Ardından birkaç kaynak paylaştı:
- TDK, Osmanlıca Sözlük: “İştira” – Satın alma, iktisap etme anlamında.
- Fatma Aliye Hanım’ın yazılarında kadının mülkiyet algısı üzerine analizler.
- Simone de Beauvoir, “İkinci Cins”: Kadının toplumsal sözleşmedeki görünmez rolü.
---
Bir Kelimeden Daha Fazlası
Forumun son sayfasında, bir kullanıcı şu yorumu bıraktı:
“İştira edilmek sadece birine satılmak değil, kendini satmaya mecbur hissetmektir. Zeynep bunu kırdı, Elif bunu dönüştürdü, bizse anlamaya çalışıyoruz.”
Mert son kez yazdı:
“Ve belki de anlamak, özgürleşmenin ilk adımıdır.”
Hikâye bittiğinde, forumda uzun bir sessizlik oldu. Ama o sessizlik, suskunluktan değil, düşünmeden doğmuştu. Çünkü herkes kendi hayatında bir “iştira” anını hatırlamıştı.
Ve o andan itibaren, kimse bu kelimeye aynı gözle bakmadı.