Nazım Hikmet Komünist Mi ?

Melis

New member
**Nazım Hikmet Komünist Mi?**

Nazım Hikmet, Türk edebiyatının en önemli şairlerinden biri olarak, hayatı ve eserleriyle sadece edebi dünyada değil, aynı zamanda siyasal ve toplumsal alanda da büyük bir etki yaratmıştır. Bu yazıda, Nazım Hikmet'in komünist olup olmadığına dair soruları tartışarak, onun dünya görüşünü ve bu görüşün edebiyatındaki yansımasını ele alacağız.

**Nazım Hikmet'in Politik Kimliği ve Komünizmle İlişkisi**

Nazım Hikmet, 1902 yılında Selanik'te doğmuş, genç yaşlarda edebiyatla ilgilenmeye başlamış ve kısa sürede Türk şiirinin en önemli isimlerinden biri haline gelmiştir. Ancak onun sadece bir şair değil, aynı zamanda bir düşünür ve aktivist olduğu da unutulmamalıdır. 1920’li yıllarda Sovyetler Birliği'ne yaptığı ziyaretler, onun sosyalist düşünceye olan ilgisini pekiştirmiştir. Bu dönemde, Rus devrimi ve Sovyet sosyalizmi ile tanışan Hikmet, fikir dünyasında önemli bir dönüşüm yaşamıştır.

Nazım Hikmet'in sosyalizme ve komünizme olan ilgisi, özellikle 1920’lerin sonlarından itibaren giderek daha belirgin hale gelmiştir. Genç yaşlarda Avrupa’daki çeşitli sol hareketlerle tanışan Hikmet, Sovyetler Birliği'nin sosyalist devrimi ile özdeşleşmiş ve bu ideolojiyi benimsemiştir. 1930’larda Türkiye’ye dönerek, Türkiye Cumhuriyeti’nin tek parti rejiminin getirdiği baskıcı ortamda, politik düşüncelerini açıkça savunmaya başlamıştır.

Komünizmi benimsemesi, onun sadece edebi kimliğini değil, aynı zamanda yaşamını da etkilemiştir. Sovyetler Birliği'nin bir parçası olarak kendisini bir halk hareketinin parçası olarak gören Nazım Hikmet, eserlerinde halkın ezilmişliğini, işçi sınıfının kurtuluş mücadelesini ve kapitalizmin yol açtığı haksızlıkları sıkça dile getirmiştir.

**Nazım Hikmet'in Eserlerinde Komünizm Temaları**

Nazım Hikmet'in şiirlerinde komünist ideolojinin izlerini görmek mümkündür. Özellikle işçi sınıfının hakları, emek mücadelesi, kapitalist sisteme karşı eleştiriler ve özgürlük temaları sıkça işlemektedir. "Kurtuluş Savaşı"nın ardından yazdığı şiirlerde, ulusal bağımsızlık ve özgürlük mücadelesiyle birlikte sosyalizm ve işçi sınıfı idealleri arasında bir köprü kurmuştur. Bu şiirlerde, halkı bilinçlendirici bir tavır sergileyerek, toplumsal dönüşümün gerekliliğini vurgulamıştır.

Özellikle "Cevap" adlı şiirinde, Nazım Hikmet doğrudan sosyalizmi savunur ve işçi sınıfının bu mücadeledeki önemli rolünü vurgular. "İzmir'in İleri Mahallesi" gibi eserlerinde ise, sosyalizmin sadece bir düşünce değil, halkların eşitliği ve adaletin sağlanması için bir gereklilik olduğunu anlatır.

Bu eserlerinde Nazım Hikmet, halkı bilinçlendirici bir tutum sergilerken, toplumun daha adil ve eşitlikçi bir yapıya kavuşması için sosyalist düşüncenin ve komünizmin gerekliliğini savunmuştur. Bu yüzden onun edebi kariyerini anlamadan, politik görüşlerini anlamak da mümkün değildir.

**Nazım Hikmet ve Sovyetler Birliği'ne Yaklaşımı**

Nazım Hikmet'in Sovyetler Birliği'ne olan ilgisi, onun komünizmle olan bağını anlamak açısından oldukça önemli bir noktadır. Sovyetler Birliği'nin kuruluş yıllarından itibaren sosyalist devrimin etkisi altında kalan Hikmet, 1929 yılında Moskova'ya gitmiş ve burada Sovyetler Birliği'nin komünist rejimiyle tanışmıştır. Bu deneyim, onun dünya görüşünü önemli ölçüde etkilemiştir.

Nazım Hikmet, Sovyetler Birliği'ni, ezilen halkların özgürlüğünü kazanacağı bir yer olarak görüyordu. 1930’lu yıllarda Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin inşa edilmesi sürecini büyük bir ilgiyle takip eden Hikmet, bu ülkenin politikalarını ve devrimci atmosferini yakından gözlemlemiş, komünizmin insanlık için bir kurtuluş yolu olduğuna inanmıştır.

Ancak Sovyetler Birliği'ne olan ilgisi sadece bir hayranlıkla sınırlı kalmamış, aynı zamanda burada yaşanan toplumsal dönüşüm ve devrim sürecinin Türkiye'deki halk hareketleriyle de ilişkilendirilmiştir. Bu düşüncelerinin yansıması, Hikmet’in Türk edebiyatındaki sosyalist temalı şiirlerinde görülebilir. Sovyetler Birliği’ne olan bağlılığı, Nazım Hikmet'in komünizme olan inancını daha da pekiştirmiştir.

**Nazım Hikmet ve Türkiye'deki Komünist Hareket**

Nazım Hikmet, Türkiye’deki komünist hareketle de güçlü bir bağ kurmuştur. 1930’lu yıllarda Türkiye’de komünizm henüz yasaklanmışken, Nazım Hikmet, yeraltı faaliyetlerine katılmış ve devrimci düşüncelerini gizlice yaymaya çalışmıştır. 1938’deki tutuklanması, onun komünizmle olan ilişkisini daha da derinleştiren bir dönüm noktası olmuştur. O dönemdeki hukuk dışı tutuklamalar, Nazım Hikmet’in politik görüşlerinden dolayı büyük bir baskıya uğramasına yol açmıştır.

Nazım Hikmet, 1950’lerde Sovyetler Birliği’ne yaptığı seyahatlerle de bu ideolojiyi sahiplendiğini açıkça göstermiştir. Özellikle Stalin dönemi ve sonrasında, komünizmin dünya çapında bir ideoloji olarak daha fazla kabul görmesiyle, Hikmet’in bu görüşü, yalnızca edebiyatla sınırlı kalmamış, sosyalizmin yükselen etkisiyle birleşerek onun politik kimliğini güçlendirmiştir.

**Nazım Hikmet Komünist Mi?**

Nazım Hikmet’in komünist olup olmadığı sorusu, onun yaşamı ve eserleri ışığında oldukça net bir şekilde cevaplanabilir. Hikmet, sosyalist bir dünya görüşüne sahipti ve bu görüşünü şiirlerine, yazılarına ve yaşamına yansıtmıştır. Komünizmi, yalnızca bir düşünce biçimi olarak değil, aynı zamanda halkların özgürlüğünü kazandığı, eşitliğin sağlandığı bir toplumsal düzen olarak savunmuştur.

Nazım Hikmet, bir şair olarak Türk edebiyatına büyük katkılarda bulunmuş olsa da, onun şiirleri ve edebi kariyeri sadece sanatsal değerle değil, aynı zamanda onun dünya görüşüyle de şekillenmiştir. Komünizm, Nazım Hikmet’in edebi mirasının temel taşlarından biri olmuş ve onun sanatını, mücadeleci bir ruhla bütünleştirmiştir.

**Sonuç**

Sonuç olarak, Nazım Hikmet kesinlikle komünist bir düşünür ve şairdi. Onun eserleri, sosyalizm ve komünizm gibi ideolojilerle iç içe geçmiş, bu görüşleri hayatı boyunca açıkça savunmuştur. Şiirleri, sadece edebi anlamda değil, aynı zamanda birer politik manifestolar olarak da değerlendirilebilir. Nazım Hikmet, komünizmi yalnızca bir düşünce değil, halkın özgürlüğü ve eşitliği için bir mücadele yolu olarak kabul etmiş ve bunu hayatı boyunca savunmuştur.